10 Mayıs 2015 Pazar

Bölüm V: Selçukiler ve İlhaniler Devrinde Doğu İlleri, Dersim'e Sığınan Türk Aşiretleri ve Hormek Kabilesi






Hazer Türklerinin doğu illerimize yaptıkları akınlardan sonra Horasan ve Nişabur'da kuvvetlenen Selçukilerin ilk hükümdarı Sultan Tuğrul, 1054 M.tarihinde doğu illerimize kuvvetli bir ordu ile gelerek Malazgirt kasabasını muhasara altına almıştır. (1)

Bu çağdan sonra, Selçukilerle Bizanslılar arasında doğu illerimizde arkası kesilmiyen savaşlar başlamış ve en son Selçuk hükümdarı Alparslan 1072 M.tarihinde Bizans ordusunu Malazgirt'te yenerek Bizans İmparatoru Romanos'u esir etmiştir. Bu tarihten sonra Selçukiler bütün doğu illerini ellerine alarak Anadolu'ya akmışlardır. Suriye ve Filistin'i istilâ etmişlerdir.

Alparslan oğlu Melikşah'ın Anadolu fethine memur ettiği akrabası Kutulmuş oğlu Serdar Süleyman Şah 1072 Milâdi tarihinde Erzincan'dan Anadolu'ya geçmiş, büyük ordusuyla Anadolu'yu Bizanslılardan temizleyerek 1093 M.tarihinde İznik şehrinde Rum Selçukileri hükümetini kurmuştur. Bu hükümet birkaç yıl sonra bütün Anadolu ve doğu illerine tamamen hâkim olmuştu.

Bu çağda doğu illerinde Danişmendiler, Menküçek oğulları, Selçuk ve Harzemilerlerden ve türlü Oğuz boylarından birçok Beylikler vardı. Selçukiler idaresinde olan bu Beyliklerin merkezleri Sivas, Erzincan, Erzurum ve diyarbakır şehirleridir. Van ve Bitlis bölgelerinde dağlı Türklerin Haltı soyuna mensup Kurt-baba, Baba-kürdiler, bağımsız birer derebeyi halinde yaşıyorlardı. Çapakçur, Motki, Sason gibi sarp dağlarda Part Türklerine mensup Dümbeli-Zaza kabileleri bulunuyordu. Bu sırada Horasan ve Nişabur'dan ve Türkistan'dan kalkan birçok Türk boyları Ak ve Karakoyunlular doğu illerimize akıp geliyorlardı.

Bu çağdan sonra, doğu illerimizde cereyan eden tarihi olayları ve Selçuk Sultanlarının o günkü durumlarını yukarıda yazdığımız Hormek kabilesi faslında kısmen açıklamıştım. Diğer kısmını da tarihi olaylar sırasiyle kovalıyacağım.

Selçuk Sultanları dini ve milli bir duygu ile batıda Ehli Salip ordulariyle yıllarca kahramanca çarpışıp Avrupa milletlerini hayret ve dehşetler içinde bırakırken, diğer taraftan Türk birliğine ve Türkün milli akide ve ânanelerine bağlı olarak, doğu illerimizdeki Türk halkına karşı iyi davranmışlardır. Doğu illerindeki Türk beylik ve aşiretleri bu devletin sayesinde yabancı saldırılardan kurtulup istiklâline kavuştukları gibi, Türkistan ve Horasan'dan bu illere gelen Alevi ve Türkmen aşiretler de Selçuk Sultanlarından ve en çok Alâettin Keykubat'tan himaye ve kabul yüzünü görmüşlerdi. Yukarıda gösterdiğimiz tarihi bir şecerenin metnine göre, Sultan Alâettin, Horasan'dan gelen bu Türk aşiretlerini bizzat teftiş ederek, bilim, tasavvuf ve tarikatçiliğe karşı büyük bir ilgi göstermiştir.

Bu tarihi şecerede adları yazılı bulunan on iki Türkün aşireti Dersim ve Erzincan civarındaki dağ eteklerine yayılmışlardı. Şecere ve Alâgöz hamailinin kaydettiklerine göre, o çağda Hormek kabilesi, Erzincan'ın Silepür bucağiyle, Nazimiye'nin Civarik, Hormek ve Balık köylerini kurmuşlardı. Hormek ilağası Cafer H.629 da Hormek köyünde ölmüştü.

Selçukiler devrinde Türkçe ve Dersim'in içine girdikten sonra da Zaza'ca konuşmağa başlıyan Türk aşiretlerinin, o çağda hangi zorlamalar altında geniş ovaları bırakarak Dersim ve doğu dağlarının sarp bölgelerine çekildiklerini araştıralım.

Tarihi incelemelerden bilindiği gibi, Selçukiler Horasan'dan doğu illerine gelen bu Türk aşiretlerine iyi yüz göstererek kendilerinden faydalanmışlardır. Moğolların doğu illerine akımları başlayınca bu aşiretler Moğolların saldırılarına uğramış onlarla çarpışarak parçalanmış ve kendilerini kurtarmak için Dersim'in sarp dağ eteklerine çıkıp burada kendilerini kurtardıkları gibi, zaman zaman Moğol ordusunun yollarını keserek öç almışlardır.

Bu sırada doğu bölgesi yayık gibi çalkanıyordu. Moğollar 628-1212 tarihinde serhatlerden Dersim ve Erzincan ve Sivas'a doğru akıyor, zaten çökmek üzere bulunan Selçuk Devletini parçalıyarak, önlerine geçen Türk aşiret ve beyliklerini yıkıp geçiyorlardı. Bu sırada Erzincan, Erzurum, Palo ve havalisinin ovalarında ve dağ eteklerinde bulunan sayısız Türk aşiretleri bu salgından kurtulmak için en çok Dersim'in kuytu meşelerle örtülü dağlarına Erzincan civarındaki dağlık araziye kaçıp sığınmışlardı. Erzincan şehrinde bulunan birçok oymaklar batı Dersim'e dolmuşlardı.

Aynı yıl içinde Moğollar tarafından saldırıya uğrayıp Diyarbakır'a doğru kaçan Celâlettini Harzemşah, Palo ilçesinin Ohi bucağında, oranın yerli halkı olan Dümbeli Zazaları tarafından öldürülmüş ve bu hâdiseyi haber alan Dersim eteklerindeki Türk kabileler, Palo'ya inerek Celâlettin'in intikamını almış ve cesedini alıp Dersim dağlarının yüce bir noktasında olan bir dağın başına defnedip bu türbeye (Sultan-baba) adını vermişlerdir.

Erzincan Tarihi; 46 ncı sahifede bu olayı şöyle anlatır:

"Celâlettin : Dersim tarafında Kürt eşkiyası eline düşüp soyulmuş ve öldürülürken, haydut Kürd'e adını söyleyip hayatına dokunmazsa, Han yapacağını vâdetmiştir. Bu vait üzerine Kürt, Celâlettin'i çadırına götürüp, karısına muhafaza etmesini söyler. Kendisi dağa at aramağa giderken, bu esnada çadıra elinde kargı, bir kürt gelip (Bu Harzemli kim? Neye öldürmüyorsun?) der. Kadın da, (Kocam aman verdi çünkü Sultandır.) cevabını verir... Kürt, (Bunlar benim kardeşlerimden birini öldürdüler ve o bundan çok kıymetli idi.) der, elindeki kargıyı vurur ve öyle bir vurur ki, ikinciye lüzum kalmaz. Celâlettin yere serilir. Sonra Dersimliler Celâlettin'e acıyıp mezarına bir türbe yapmışlar, elân orası Zazalarca ziyaretgâhtır. Ve pek mukaddestir. Ve Sultan baba namiyle tesmiye edilir. (2)

641-1225 yılında Selçuk hükümdarı Mugissüddini Keyhusrev, Sivas'ın Kösedağ mevkiinde Moğolları yenmiş ise de, ardı arkası gelmiyen Moğol akınları bir türlü durdurulamamıştır. Mügissiddini Keyhusrev, 644-1228 de vefat etmiş, doğu illerimiz ve Erzincan tamamen Moğolların eline düşmüştür.

657-1259 yılında Moğol hükümdarı Hülâgü her yandan Anadolu'ya baskınlar yapmış ve Erzincan'da oğlu Yeşmut'u vali dikerek Türk boylarına sonsuz zulümler yapmış doğu illerindeki Harzem, Selçuk ve diğer Türk aşiretlerinden canlarını kurtaranlar doğu illerimizin yüksek dağlarına, Dersim, Akçadağ, Maraş ve Sivas havalisinin sarp yerlerine sığınmışlardır. Rivayete göre, Yeşmut, Dersim Türkleri üzerine bir ordu göndermiş, bu ordu iki ay Nazimiye civarında, buradaki Türk aşiretlerle çarpışarak başarı elde edemeden geri dönmüştür.

Moğolların korkusundan doğu illerinin yüksek dağlarına ve Dersim bölgesine Türk halkının sığındığı o çağlarda idi ki, tarikatını Türk boyları arasında sağlamak için Nişabur'dan çıkıp gelen Hacı Bektaşi Veli 680-1264 de Erzincan'dan geçerken bir halifesini Dersim'e göndermiş buradaki kabileler, ta Horasan'da iken Aleviliği kabul ettikleri için bu tarikatın bütün bir özü olan Bektaşiliği sevgi ile karşılamış, Hacı Bektaş'a mürit olup çırak hakkını kabul etmişlerdir.

Bu çağda Dersim dağlarında bulunan bütün Türk aşiretleri Türkçe konuşuyorlardı. Bunun içindir ki, Alevilik ve Bektaşilikteki türkçe, gülbank, nefes ve âyini cem kaidelerini çabuk bellemiş ve onlara kutsal bir mevki vermişlerdi. Bu halk Yavuz Sultan Selim'in devrine kadar ana dilleri olan türkçeyi aile ocaklarında konuşmuş ve bu çağdan sonra Osmanlı padişahlarından gördükleri kötülük ve yoketme karşısında kendilerini yabancı sanarak ve Palo bölgesindeki Dümbeli Zaza aşiretlerle temasa gelerek bunlardan Zaza dilini öğrenmişlerdi. Dersimliler bu dil halitesine sayısız miktarda eski türkçelerini karıştırıp konuşmuşlardı.

Doğu illerinin Moğollar, İlhaniler, Ak ve Karakoyunlu Beyler tarafından elden ele geçtiği, Hicretin 7 nci yüzyılının sonlarında, Anadolu'da oldukça kuvvetli olan bir Osmanlı Devleti kurulmuş, Osmanlılar ülkelerini genişleterek doğu illerimize doğru geliyorlardı.









(1) Ahmet Refik Tarihi.Cilt 6, sahife 270.
(2) Bu tarihi yazan vali Ali Kemali, o çağlarda bile Dersim'de sığınan Türkleri Kürt göstermeğe çalışmaktadır. Bu halkın o çağda türkçe konuştukları Celâlettine taktıkları Sultan-baba adiyle sabittir. Celâlettini mukaddes bilmeleri ve ona tapmaları bu gerçekliği aydınlatmıştır.