3 Mayıs 2015 Pazar

Bölüm III : Tarih Bakımından Doğu İlleri ve Varto







Bu konu üzerinde birer kitap yazan birçok tarihçilerimizin görüşlerini, ve doğu illerimizin eski bir Türk yurdu olduğunu bu kitabımızın birinci bölümündeki tarihi kaynaklara dayanarak belirttiğimi sanıyorum. Kitabımızın tarihi olaylarına geçerken yine bu konu üzerinde tamamlayıcı bilgiler vermeyi gerekli buldum.

Bu bahis üzerinde araştırmalar yapan Kadri Kemal Kop, (Doğuda Araştırmalarım) adlı eserinin 9-uncu sahifesinde:

(- Dünyanın dört köşesinde Türk kavimlerinin akınlarına başladığı Maverayi-nehir, taraflarından şimale, batıya, cenuba doğru Türk kabilelerinin göç ettikleri gündenberi, doğu; ve cenupdoğu Anadolu, Türk kabile ve boylarının yol uğrağı ve zaman zaman yerleşip oturdukları bir diyar olmuştur. Hazer kıyılarından orta Asya'dan, Anadolu'ya garba uzanan Türk kabileleri, tarihin her devresinde buralardan geçerek batı Anadolu'ya ve sair memleketlere yayılmışlardır.) diyor.


Muhtelif tarihlerin verdikleri genel bilgilere göre; Türk ve Turani kavimle meskun bulunan doğu illerimiz, İsa doğuşundan altı yüzyıl önceden Miladın 89-uncu tarihine kadar Asuriler, İraniler, Ermenilerin ve en son Romalıların istilâsına uğramıştır. Bu illerdeki Türk kavminin bir kısmı, çetin boğuşmalardan sonra türlü kafileler halinde iç Anadolu'ya göçmüş ve yurtlarından ayrılmayan diğer Türk boyları da en son Romalıların idareleri altında yine toplu bir varlık göstermişlerdir.

Halife Ömer çağında Araplarla İraniler arasında yapılan Kadisiye Savaşı'nda Hicri tarihin 90-ıncı yılına kadar arkası kesilmeden doğuya yürüyen Arap ve İslâm orduları, Aras menbalarına kadar ilerlemiş, doğu illerindeki çeşitli milletlerin hâkimiyetine son vermiş ve bu illerin eski sahipleri olan Türk boyları sarp dağlarda Araplara karşı gelmişlerdi.

Milâdın 640-ıncı yılında Bitlis ve havalisini fetheden Arap kumandanı "İyaz-bini-Ganem" Romalıların son istilâsından sonra doğu illerindeki Türk kabilenin komşuluğundan kalan ermenileri doğu illerinden sürmüş, bunları o çağda Rumların Erzincan valisi bulunan (Sempat)a ilticaya zorlatmıştır. (1)

Erzincan havalisinin 669 M.tarihinden Arapların idareleri altına girmesiyle, Ermeniler, İslâmların adaletini Rumlara tercih ederek Erzincan ve bilhassa Trabzon'dan doğu illerimizin Muş ve Van havalisine dönerek buradaki Türk halkına sığınmışlardır.

Arap komutanlarından Haccac ile Kuteybe'nin geniş istilâları sonunda Sent nehriyle Trabzon arasındaki ülkenin tamamen Arapların eline girdiği, ve Türklerin tam İslâmiyeti kabul ettikleri günden itibaren, Rumların doğu illerindeki hâkimiyetleri sona ermiş ve doğu illerimizde kalan Ermeniler kısmen sürülmüş ve kısmen de çiftçi olarak bu illerde kalmışlardı.

Milâdın sekizinci yüzyılının başında ve Emevilerin son halifeleri Mervani - Himar çağında Hazer Türkleri doğu illerimize şiddetli bir akın yaparak Arapları yenip, Aras menbaından Kafkas dağlarına kadar bütün doğu bölgesinde hâkim olmuşlardı. Bu sırada Ebülmüslimi Horasani Emevileri ortadan kaldırırken, doğu illerinde bulunan Hazer Türk boylarından faydalanmış, "Merü" de Ebülmüslim'le çalışan birkaç Harzemli oymağı sonradan Bingöl dağlarına kadar gelmişlerdi. (2)

Harunu Reşid'in hilâfeti devrinde birçok Türk serdarı ve bermekiler, Abbasi devletinin en büyük ricali sırasına gelmişlerdi, bunlar doğu illerimizdeki Türk nesli için bol müsamaha göstermiş, doğudaki Türk kabileler birer derebeyi gibi yaşamışlardı. Bir müddet sonra ikinci defa olarak Hazer Türkleri M.676 tarihinde doğu illerine kat'i bir akın yaparak bu bölgeyi tamamen istilâ etmişlerdi. Bu istilâ doğudaki Ermenilerin Bizans hududuna yakın olanları Bizanslılara sığınmış, ve doğu illerinde kalanlar da Türk beylerinin idareleri altında yaşamışlardı.

Doğu illerimizde kalan o bir avuç ermeni halkı hiçbir akın ve haksızlığa uğramadan köylerde ve şehirlerde çoğalmış ve bütün hayatlarından ekincilik ve ticaretle uğraşarak zenginleşmiş ve Türk idaresi altında refâh ve saâdete kavuşmuşlardı. Van, Muş, Bitlis, Çapakçür, Varto, Elâzığ havalisinde çoğunlukla yaşayan ermeniler, tarihin her devrinde Türk beylikleri Selçuk ve Osmanlı hükümetlerine tebâlık yapmış, hak ve hürriyetlerine sahip olarak yaşamış bulundukları halde Türkün herhangi bir nazik durumunda yurda hiyanet etmeyi unutmamışlardır.


Varto Kasabası ve Varto Adı

Varto kasabası 1914 yılına kadar beçte dördü Türk ve beşte biri ermenilerle meskundu. Ermenilerin bu ilçe merkezinde ve ilçeye bağlı Gündemir, Baskan, Dodan ve Ameran köylerinde iki bine yakın nüfusları vardı.

Varto ilçesinin kadim tarihi ve Varto adı hakkında ekimizde özel bir tarih yoktur. Ancak yukarılarda yazdığımız tarihi bilgilerden anlaşılacağına göre; Varto ilçesinin de , diğer doğu iller gibi ilk kuruluşundan beri, Türkün öz yurdu ve toprağı olduğu ve doğu illerimizin ermeni hükümdarı İkinci Dikran tarafından istilâ edilince, bu beldenin de ermeni hâkimiyeti altına girdiğini ve bu suretle birkaç ermeni evinin bu kasabadaki Türk halkının komşuluğuna gelip yerleştiklerini ve sonradan yine bu kasabanın eski sahipleri olan Türkler eline geçtiğini biliyoruz.

Hazer ve Selçuk Türkleri tarafından doğu illerimize yapılan temizlikten sonra Varto ilçesindeki Türk komşularına sığınan ermeni halkı 1914 yılına kadar bu kasabada kalmış, Osmanlı Devletinden ve komşuları olan Türk beylerinden birçok iyilikler görmüşlerdi. Bu iyilik ve hürriyet sayesinde memleketin ekincilik ve ticaretini ellerinde bulunduran ve Türkün adaleti sayesinde büyük servetlere konan ermeniler, istibdat devrindeki kargaşalıktan faydalanıp Varto, Muş ve Talorik dağlarında kanlı isyanlar çıkarmış, Türk asker ve halkının kanlarını akıtmaktan usanmadan şekavetlerine devam etmişlerdi. 

Bunlar meşrutiyetin ilk gününden beri kendilerine birçok siyasi haklar ve hürriyet verildiği halde, Rusya'da kurulan ermeni teşkilâtına katılarak gizli komiteler vücude getirmişlerdi. Bu komiteler ve doğu illerindeki bütün ermeni nesli; Balkan Savaşı başlarken yurt ve milletimiz aleyhinde harekete geçtiler. Yer yer kanlı ihtilâller çıkardılar. 1914 Cihan Savaşı başlayınca eli silah tutan bütün ermeniler Van hududunda Rus ordusuna katılmağa ve yurdun içinde isyâna başladılar. Doğu illerinde hükümeti aylarca meşgul ve asayişi ihlâl ettikten sonra bütün çoluk ve çocuklarıyle 1915 yılında Rus ordusuna karışıp yurdumuzdan çekilip gittiler.


Tarihi incelemelere ve bugünkü duruma bakılırsa; Varto bir kasaba veyahut köyün adı değil, geniş bir bölgenin adıdır. Kasabanın asıl adı "Gömgüm"dür.

Varto adının Orarto'dan (Urartu) geldiği söylenmektedir. Bu iddiayı çok kuvvetli olarak iler sürebiliriz. Çünkü; genel tarihlerin verdikleri bilgilere göre; milâttan binlerce yıl önce Hiti-Halti, "Lohordo" Eti, Türk kavminin yerleştikleri, Ararat, Van gölü çevresi ve doğu illerimizin bir kısmına; Asuriler (Orarto) diye ad takmışlardı. Bu bölgenin en eski yerli halkı olan bu Türkler, Van-toşpa şehrini yeniden kurmuş ve hükümet merkezi yapmışlardı. O çağda bu Türk hükümdarlarına Orarto kıralları denilmekted idi. Bu kırallar, İran hudutlarından iç Anadolu'ya kadar bütün arazite hüküm etmişlerdi. Bu Türk devleti yüzyıllarca Asurilerle çarpışarak zayıf düştükten sonra milâttan altıyüz yıl önce ermeniler, Firikyalılarla birlik olarak doğua gelip Orarto Türk hükümetinin saltanatına konmuş, Türklerle birlik olarak kendilerini Orarto hükümdarları ilân etmişlerdir.

Ahmet Refik.Cilt:I.Sa.346.Umimi Tarih'inde; (Asuriler bu havaliye, - Orarto-, Beni-İsrail ise, -Ararat- namı verirlerdi. Hint ve Avrupayi cinsinden olan ermeniler buraya yerleşmezden evvel burada "Haltı" namında bir kavim otururdu. Bu kavim Hititlerin bakayası idi. "Herodot"un (alarut) tesmiye ettiği bu kavim Van ve Toşpa şehirlerini makarrı hükümet ittihaz eylemişti.) diyor.

Yine Ahmet Refik, bu tarihinin 347-inci sahifesinde:
(Orarto ahalisi, Mabutları - Haldi'nin ismini Hayık suretinde hıfzetmişlerdi. Hayik ismi ile kadimen burada oturan Hatti - Heti - Hitit, isimleri arasında bir münasebet vardı. Altıncı asre doğru Hint ve Avrupayi cinsinden olan ermeniler, Firikyalılarla beraber Asyayı - Suğraya getçtikleri zaman, bu havaliye gelmiş ve ORarto'nun eski ahalisiyle birleşmişlerdi. Binaenaleyh, altıncı asırdan sonra Orarto havalisinde bulunan ahali eski Halti-ler yani Ararat ahalisi ile garpten gelen ermenilerden müteşekkil idi) diye yazmıştır.

Emekli miralaylarımızdan Sayın M.Riza: (Benlik ve Dilbirliğimiz) adlı eserinde şöyle konuşuyor:

(Tarihinde ön devirlerinde Urmiye ve Van gölleri arası ve şimai mıntıkasına - Orarto- denirdi. Beni İsrail, Ararat diyorlardı. Bâyezit şimalindeki meşhur Ağrı dağının bir adı da Ararat'tır. Buradaki türklerden çok sonra ve milâttan altı asır evvel buralara gelen ermeniler, bu tarihi Türk adını milli timsal yapmışlardı. Milâttan onüç asır evvel buralarda Asurileri sıkıştıracak kuvvetle, -lohüdo - Lohürdo adlı bir Türk kavim ve hükümeti bulunduğu Asuri kitabelerinden anlaşılmıştır. Bu Türk hükümeti Asurilerin inkırazları tarihine (624 M.ev.) kadar yani yedi asır Asurilerle çarpışmış ve 17 büyük muharebe yaparak yenmiş ve yenilmişlerdir. Fakat yerlerinin yardımiyle istiklâllerini kaybetmişlerdir. Bir aralık Anadolu'da Hitit kalıntısı "Etiler" birleşerek Urmiye'den Sakarya'ya kadar büyük bir Türk hükümeti kurmuşlardır.)


Erzincan tarihi II-inci sahifesinde : (Orarto hükümdarları ki, Türk ittihadına çalışan Hatti kıralları idiler. Bunlara ermenistan hükümdarları da denilmektedir.) diyor.


Bunlarla beraber daha birçok tarih ve bilginlerin belirttikleri genel görüşte: Orarto havalisi ve doğu illerimiz eski bir Türk yurdudur. Bu iller, milâttan önce 39-93 ermeni kıralları Hayik ve Dikran'ın eline geçmiş, fakat bu Türk yurdunun adı yine Orarto olarak kalmıştır. Türklerle ermeniler burada müşterek bir idare şeklinde yaşamışlar ve ermeni hükümetinin Romalılar tarafından sona erdirilmesiyle Türkler yine doğu illerinde bağımsız derebeylikler halinde yaşamışlardır.

Biz bu görüş karşısında: Varto adının pek eski bir ad oluğunu ve bunun Orartı'dan ayrıldığını ve hattâ Orarto hükümdarlarından birinin Varto bölgesine geldiğine inanbiliriz. Orarto küçük bir lisan değişikliği ile halkın dilinde kısaltılarak ve geç konuşalarak Varto olabilir. Halkın dilinde bozulmuş binlerce ad ve kelime bugün meydandadır.

Varto adı bugün Şerafettin ile Bingöl dağlarının arasında bulunan bölgeye ve ilçenin resmi adına uydurulmuştur. Kasaba merkezinin asıl asıl Gömgüm'dür. Gömgüm adı son çağda Selçukiler tarafından takılmıştır. Halk arasında dolaşan rivayetlere göre : M.786 yılında Hazer Türkleri tarafından Varto ve havalisi ermeni ve Romalılardan istirdat edilmiş ve bu çağdan sonra bu bölgeye birçok Oğuz boyları dolmuş, Varto ve Bingöl dağları gök çadırların kurağı olmuş, kasaba atların kişnemesinden ve Türk ordusunun uğultusundan gümlemiş ve bu sebepten "hakan" buraya gümgüm adını takmıştır. Ve bu kasabaya Gümgüm adını takan hakanın Köşkâr köyü üzerindeki yüce tepeye defnedilen Köşkâr - Baba Şehidi olduğu söylenmektedir.

Köşkâr - Baba Tepesi, Varto kasabasının kuzey batısına düşen ve merkeze üç saat uzakta olan Köşkâr köyü üzerindeki Bingöl dağlarındadır. Bu tepe "3000" rakımlı ve köye bir saat aralığındadır. Köşkâr tepesi dar bir vadinin içinde göklere doğru yükselmiş heybetli bir tepedir. Bu tepe Bingöllerine en yüksek noktası olan 3650 rakımlı Kah, mevkiinden akıp Köşkâr'a doğru gelen iki nehir geçidinin taşkın kolları arasındadır. Bu deli çaylar Köşkâr tepesinin etrafında birer hat çizerek aşağısında birleşir, ve yalçın yakalardan Köşkâr köyüne doğru akarlar. Tepe kürekle yapılmış bir buğday yığını gibi top yuvarlak ve düzenlidir. Tepenin ucu dar ve bir harman yeri kadardır. Bu yüce noktada beş metre uzunluğunda ve bir metre eninde büyük bir makber vardır. Bu makberin çevresi büyük taşlarla örülmüş, düzenli bir setle çevrilmiştir. İşte bu makberde yatan zata Köşkâr-Baba derler.

Tepenin çevresinden dolaşarak Köşkâr köyü önünden, Varto düzüne akan bu taşkın dereye "Köşkâr nehri, Köşkâr deresi" derler. Bu nehrin Köşkâr-Baba tepesiyle Köşkâr köyü arasında bulunan deresi kenarında yalçın kayalıklarda ve nehir ağzında yapılmış pek eski mağaralar vardır. Bu mağaraların pek eski devirlere ait olduğu tahmin edilmektedir. Köşkâr köyünün vaktiyle eski bir medeniyet kurağı olduğu, ve sonradan bu köyün Köşkâr-Baba tarafından tekrar şenlendirildiği ve adını bu köye taktığı ve ölürken sevdiği Köşkâr tepesine kaldırıldığı sanılmaktadır.

İslamiyetten sonra Köşkâr ve civarındaki köylere yerlşen halkın Ak veyahut Karakoyunlulara mensup oymaklar olduğunu ve Köşkâr-Baba'nın bunlara hükümdarlık ettiğini, bu köylerin bugünkü durumundan anlıyoruz. Çünkü bu dağ eteğinde olan Köşkâr, Keçan - Kaçan, Kişmir, Kestemert, Tapak, Karaş, Sırkan köylerinin eski mezarlarında büyük bir sanatla yapılmış koç heykelleri vardır. (3)

Gerek tarih ve gerekse Varto toprağı üzerinde yaptığımız incelemelerde : Köşkâr-Baba ve Varto için ortaya atılan rivayetlerin doğru olduğunu ve bu bölgenin tarihin çeşit devirlerinde boğazına kadar Türk aşiret ve boylariyle dolduğunu, katiyetle söyliyebiliriz. Evvelâ halkın son çağlara kadar Köşkâr-Baba'ya fazla saygı göstermesi ve onu yedi kere ziyarete gidenlerin Hacca gitmiş gibi sayılması ve ziyaret türelerinde yapılan şenliklerin hepsi ; eski Türklerin örf ve adetleridir. Köşkâr baba ve çevresindeki yerler halis Türk adını taşıyor. Türkler pek eskiden atalarına tapmış ve hükümdarlarına büyük bir saygı göstermişlerdir. 

İkincisi: Varto ilçesiyle, Varto bölgesinin eşsiz ve geniş yaylaları olan Bingöl ve Şerafettin dağları; tarihin her devrinde, Asya'dan Anadolu'ya geçen Türk  göçlerinin geçtikleri yol ve çeşit Türk boylarının barınıp çadır kurdukları bir yer ve yurt olmuştur. Hazer kıyılarından ve orta Asya'dan batıya uzanan Türk kabile ve oymaklarının Bingöl dağlarından orta Anadolu'ya geçtiklerini ve bu kabilelerden birçoğunun bu dağlara çadır kurarak en son Varto, Hınıs, Suşehri - Gökdoğan, Karlıova, Göynük, bölgelerinde yurtlandıklarını bugün bu dağlarda mevcut olan pek eski caddelerle binlerce çadır çevirmelerinden ve yer yer gömülen ve şehit namı altında anılan eski Türk makberlerinden anlıyoruz. Bu şehitlerden Şuşar - Suşehri denilen Bingöllerle Palandöken arkasındaki geniş ovada ; yüce bir tepenin başında olan Gökoğlan şehidi ve Karlıova'nın Kartal dağlarındaki Kartal tepesinin başında olan (Kartallık şehidi) adiyle birçok eski Türk mezarları vardır. Bu makberler de Köşkâr-Baba gibi ötedenberi halk için ziyaretgâh olmuş, ve bunlardan dilek dileyenlere muratlarına ermişlerdi.

Bingöllerin 3650 rakımlı Koh tepesinde şimdi her yanı yıkılmış bir eski kale vardır. Rivayete göre, Orarto hükümdarlarından birisi nişanlısı ölen kızın israriyle bu kaleyi yapmış ve kız dertlerini yenmek için bir kış zahiresini alarak iki hizmetçi kadınla bu kaleye girmiş, kışın Bingöl dağları; rüzgarların şiddetiyle etrafında heybet verici sedalar çalınca kızın korkudan ödü patlıyarak ölmüş ve yazdığı kısacık vasiyet kâğıdında: "Ben ne açlık ve ne de susuzluktan öldüm, dağların heybetli sesi beni öldürdü" demiştir.

Akkoyunlu Padişah Uzun Hasan Hanın da birçok Türk aşiretleriyle gelip, Bingöl dağlarında olan bu kalenin önündeki kaynak ve sayısız göl ve pınarlar başında çadır kurduğunu ve hatta burada hizmetçisi, bir gözede kesilmiş bir güvercin yıkarken, güvercinin elinden sağalarak uçtuğunu ve Uzun Hasan bu pınarı arayıp bulamayınca, Mikbulak, Bingöl diye bu dağa ad taktığını söyliyenler de vardır. Bu göllerin başında henüz tamamen dağılmamış büyük çadır çevirmeleri gözlere çarpar.

Varto adının takımı hakkında ortalıkta dolaşan zayıf bir rivayete göre; Selçuk Hükümdarı Alparslan M.107 tarihinde Bizans İmparatoru dördüncü Romanos'u Malazgirt'te mağlup ve esir ederek Bizans'ın doğu illerindeki hâkimiyetlerine son verirken, Malazgirt ve Varto bölgesine sayısız Türk aşiretleri dolmuş, bu halk fazla avcılığa merak göstermişler, bugün bile Varto ovasında çok miktarda bulunan toy kuşlarını avlamışlar ve bu yüzden bu kasaba ve iklimine toyvar, mânasına gelen Vartoy, demişler, bu ad sonradan Varto şeklinde konuşulmuştur.

Bu ad ve kelimeler, bugün neyi ifade ederse etsin, bunların eskiden Türk lehçesinden koptuğuna ve bu kelimelerin Zaza ve Kormanço dil bulaşıkları arasında bugünkü halkın ağzından keç ve yanlış kullanılarak, gerçek anlamlarını itirdiklerine inanmış bulunuyoruz. Tarih ve canlı eserlere dayanarak doğu illerimizin her karış toprağında saklı olan bir Türk kanını koklayarak aldığımız bu canlı koku ile bu illerin pek eskiden beri Türk yurdu olduğunu görüyoruz.

Bu mukaddes toprak üzerinde Türk egemenliği uğrunda; en son Roma-Bizans ordulariyle çarpışarak yüzlerce yıl önce şehit düşen ve doğunun bütün kesimlerinde yüce dağ, tepe ve geçitlerinde gömülen ve birer Türk komutanları olduğu bugünkü adlarından anlaşılan binlerce şehit makberi vardır. Meselâ Oinista Kızılkurt şehri, Abdal-Ali, Yerli-Baba, Şuşarda, Gökoğlan, Malazgirt'te Veli-Baba, Karlıova'da; Kartallık-Baba, Tembeği şehidi, Kiği'de Bayındır-Baba, Kara-Baba ve saire.

Varto bölgesinde eskidenberi ziyaret ve şehit olarak tanılan ve eski Türklerin atalarına ve büyüklerine saygı göstermeleri kanununa tâbi tutulan ve bugün halkın dilinde şehit, ziyaret, gerçek diye söylenen bazı yerlerde tek olarak ve bazı kesimlerde de bir yığın mezarlar dağların en yüce gedik ve tepelerinde, köylerde ve kasabalarda, pınarbaşlarında ve asırlık ağaçların gölgelerinde yatan, Kuru-Baba, Hazır-Baba, Köşkâr-Baba, Mehmet-Gazi, Meydan-Şehidi, Şeteri-Şehidi, Yedi-Kardeşler, Gülahmet, Gülmustafa, Karaboğa-Şehidi, Saf-Baba, Göller-Şehidi, Uzun-Şehit, bu havali Türklüğünün en canlı şahitleridir.

Doğunun bütün dağ ve ovaları; bu dağ ve ovalarda yatan şehitlerin adlariyle anılır, Kârir-Dağları, Bağır-Dağı, Koşan-Dağı, Gökoğlan-Ovası gibi.

Bingöl dağlarının eteklerinde kurulan bütün köylerin mezarlarında eskiden yapılmış koç heykelleri vardır. (4) Bu heykellerin Varto, Hınıs, Karlıova ve Şuşar bölgelerinde yerleşen Ak ve Karakoyunlu oymaklarına ait olduğu sanılmaktadır. Varto ilçesinde bu heykeller, en fazla Aleviliği kabul eden halkın köylerinde ve Bingöllerin yamacında olan Kuzik, Caneseran, Şaman, Siğiran, Rakasan, Köşkar, Keçan, Gülükler köylerinde gözlere çarpar. Bu koç heykellerinin göğüs ve yanlarında at, kılıç, kargı resimleri , kabartma şeklinde yapılmıştır.


Bugün altıay tamamen metrelerce kar altında bembeyaz görünen ve dokuz ay misafir kabul etmiyen Bingöl dağlarının 3650 rakımlı uçlarındaki kalenin civarında ve bu dağların 2000 - 3000 rakımları arasından geçen pek eski caddenin kenarlarında, uzun çayır ve Şevti mıntıkalarında Kırk-pınarlar bölgesinde ve Eski Han civarında, binlerce Türk mezarı gözlere çarpmaktadır.

Eski Han adını taşıyan yerde pek büyük ve yıkık bir şehir harabesi mevcuttur. Her yanı enkaz altında kalan bu eski şehir harabesinin yukarı kısmında binlerce mezar ve harabenin içinde, geniş çevirmlere, su yolları, oyulmuş taşlar, aşınmış yazılı kemerler vardır.

Bu harabenin yarım saat uzağında bir sıra Bizans mezarları vardır. Bu şehir harabesinin bugünkü durumuna bakıldıkça: Türk ataların eski devirlerde bu şehri yaptıklarını ve burada yüzyıllarca barınarak Türk sanat ve medeniyetini buraya işlediklerini ve ancak bu şehrin Bizans veyahu ermenilerle yapılan savaşların birisinde yıkıldığını ve bu Türklerin şehir haricinde düşman ordusunu karşılayarak, burada savaştıklarını tahmin ediyoruz. Çünkü ecnebilere ait olduğu anlaşılan mezarların şehirden uzak ve savaş yerinde, Türklere ait olan mezarlar da şehrin arkasındadır. O çağda Türkler İslamiyeti kabul etmiş olmalıdırlar ki, mezarlar İslam adeti ile kaldırılmıştır.














(1) Ahmet Resfik Umumi Tarihi, Cilt:5, Sahife:60'da Romalıların İran ve Doğu Anadolu'yu istilâlarında, Romalılarla Part Türkleri ve ermeniler arasında yapılan savaşları gösteren şu yazı vardır:

(- bu esnada Romalıların şarka istilâsı ve bilhassa Silifkelilere galebesi üzerine (M.190) Partların nüfuzu artmış, birinci Ferhat ile biraderi birinci Mihirdat zamanında satvet ve nüfuzları devri kemâle vasıl olmuştu. Part süvarileri ilk evvel mihirdat maiyetinde oldukları halde Mezopotamya'da dolaşmışlardı. Partlar Silifkelilerden yedinci Antokyos'un ordusunu Mezopotamya'da mağlup etmişler, o tarihten itibaren Romalılarla hemhudut olmuşlardı. Bu esnada Partlar Asiyayı vüstadan ilerleyen Türklere karşı memleketlerini müdafaaya mecbur olmuşlardı. Türklerin Yu-çi kabilesi, Hiyung-nülerin, taarruzu üzerine Çin'in şimal hududundan püskürtülerek Türkistan'a gelmiş (130) buradan şarki İran'a dahil olmuştu. İkinci Mihirdat, uzun bir mücadeleden sonra garbi İran'ı türk muhacea-matından kurtarmıştı. Bu sırada Ermenistan Krallığı da Pont Krallığı yanında zuhur etmiş Pont Krallığının uğradığı taarruza ermeniler de giriftar olmuş, Partların nüfuzu Suriye'ye kadar intişar etmişti. Dördüncü Ferhat devrinden itibaren Partlar Romalılarla müsalemekârane yaşamışlar, birçokları Roma'da imrari-hayat ederek Roma medeniyetinin intişarına gayret eylemişlerdi. Halefi üçüncü Artabanos ise Ermenistan'ı zaptedeceği sırada tabaasından bir kısmı Romalılarla ittifak ederek Artabanos'u firara mecbur eylemişlerdi. Hülâsa: Ermenistan, Partlarla Romalılar arasında daima münazi-fih bir mesele şeklinde kalmıştır.) diyor.


(2) Doğuya gelen bu kabilelerden Harzemli Mehmet Şahın maiyeti olduğu söylenen bir Türk oymağı Karlıova'nın Sağnıs köyünde bir şehir kurmuş, bu şehir harabesi hâlen mevcuttur.


(3) Son zamana kadar Varto ve Hınıs İlçelerinin bütün köyleri , Köşkâr babayı bir mabet ve şehit olarak tanımışlardı. Bu halk yaz aylarında atalardan süregelen örf ve adetlere göre güzel giyinerek , kuşanarak , gelin alayları halinde bu makberi ziyarete gelir,delikanlı , kız,gelin ,erkek kafileler dere geçidinde atları bırakır , yaya olarak Köşkâr baba tepesine çıkar, bu makberi ziyaret ederekberaber getirdikleri , helva , söğüş, kapama va peyniri birbirine ikram ve lokma sunarlardı. Ziyaretçiler önce şehidin başında bir fasıl ibadet ettikten sonra , saatlerce buradan Bingöl dağlarının yemyeşil göğsünü , Köşker nehrinin delice akışını, Varto ovasında sararan ekin başaklarını ve karşıda Şerafettin dağlarının çimenli eteklerini temaşaya dalar , burada aldıkları yurdun saf havası ve çiçeklerin kokusu ile hür birer melek kisvesine bürünürlerdi.


Köşkâr babayı ziyarete giderken her aile toplu gider ve en çok genç gelinler ve kızlarla delikanlıları beraber götürmek , gayet temiz giyinmek şarttı. Köşker babanın bu cihetleri vasiyet ettiğine ve hatta hiç kimsenin makber başında neşesiz olmasına razı olamayacağına itikat edilirdi. Bu şartla altında giden ziyaretçiler, edep,erkana son derece riayet eder, ilk önce yüreklerinde saklı olan dileklerini makberin taşını öperek şehide söyler ve biraz ibadetten sonra ziyafetlere , daha sonra neşeli konuşmalara dalardı. Burada terbiyeye aykırı gitmek veya genç bir geline kötü gözle bakmak günah ve yasaktı. Fakat bazı kız ve delikanlılar, şehidin başında tanışır ve sonradan evlenir , bu muratlarının Köşker babadan hasıl olduğuna itikat ederlerdi. Ziyaretçiler aşağı düzlükte at koştururken araziden davul gümbürtüsü gibi bir ses gelirdi. Onlar şehidin gaipten saz çaldığına inanırlardı. (Bu gümbürtünün Gömgüm adıyla ilgisi olsa gerekir.)


(4) Üstükran bucağında muallim vekili iken ilçeye yazdığım, 1.1.1934 gün 5 sayılı raporla bu heykeller hakkında bilgi vermiştim. Ertesi yıl bucağa gelen bir kamyonla Hormek oymağının atalarına ait olan bu heykellerden yedi tanesi Diyarbakır müzesine götürüldü. At, kılıç, kargı kabartmalı olan bu heykellerden birisi Hormekli Hasan Han oğlu Mehmed'in idi.






                                                                                                                     

“Yapılan çalışmalara göre (Anadolu, Gürcistan ve Ermenistan) koç-koyun ve 
at başlı mezar taşları ya Müslüman ya da Hristiyan Türklere aittir. 
Çünkü Hint Avrupalı halklarda böyle bir gelenek yoktur”.
Doç.Dr.Mustafa Aksoy